Şu düğün
dernek olaylarını milletçe ne kadar abartıyoruz değil mi?
İki insanın
birbirlerine karşı hissettikleri masumca duygulardan yola çıkıp deli gibi
paraların harcandığı organizasyonlara dönüşmesinden bahsediyorum. Halbuki
sevmek sevilmek ne kadar da basit, ne kadar içten, parası olsun ya da olmasın
her insanın yaşayabileceği türden bir eylemken, düğün dernek olayları tam tersi
özellikler taşır bünyesinde. Özellikle de bu işi gösteriş uğruna yapanlar için
söylüyorum, hiç de yaşadıkları duygularla örtüşmeyen organizasyonlardır.
Sadece sevmek
ve sevilmek yetmez mi acaba? Gidip tatlı tatlı, sakin sakin atsak şu imzaları,
tantana yapmadan. Şart mı birbirimizi sevdiğimizi, bir ömür birlikte yaşamak
istediğimizi eş-dost-akrabanın karşısında göbek ata ata ilan etmemiz,
birbirimize kollarımızı çapraz yapıp pasta yedirmeye, şampanya içirmeye
çalışmamız, aylarca orijinal olsun diye diye bir türlü karar veremeyip, en
sonunda kendi açımızdan ilginç bulduğumuz ama misafirlerce bir bok anlaşılmayan
yabancı bir müzikte paytak paytak dans etmemiz, yetmezmiş gibi, tam da
birbirimizin gözlerinin içine baka baka dans ederken birden “Ankara’ nın
bağları daaaa….” diyerek oyun havalarına balıklama dalmamız, herkesle ayrı ayrı
ve tabiî ki karşılıklı parmak şıklatıp gerdan kırmamız- ki aralarında pek doğal
olarak tanımadığımız, ilk defa orada ve tam da o anda gördüğümüz insanlar da
olabilir-, ve tüm bunlar yaşanırken sırıtmamız? Dikkat edin gülümseme ya da
tebessümden bahsetmiyorum, otuz iki dişinizi göstere göstere sırıtmamız
diyorum, çünkü aksi takdirde mutsuz olduğunuz yönünde bir takım yorumlar
yapılabilir. Şahsen ben, maalesef ki çene anatomim ve küçük dudaklı olmam
sebebiyle gülerken dişlerimi ortaya çıkarma yeteneğine hasıl olmadığımdan
dolayı düğün fotoğrafçısını hayatından bezdirmiştim, oradan biliyorum.
Bir de
geleneksel takı merasimimiz var ki, sormayın gitsin. Hayır hediyesini vermek
için markette kasa sırası bekler gibi asabi asabi sırada bekleyen misafire mi üzüleyim,
yoksa kendi sap gibi dikilişimize mi yanayım bilemiyorum ama gerçek şu ki
boynumuza asılan o kırmızı şeritlerle çok komiğiz. Zaten olayın bizzat kendisi
de komik değil mi? Eş-dost-akraba her kimse gelir, hediyesini takdim eder,
fotoğraf çektirmek için gelin ve damadın arasına girmek gibi bir lüzumsuzluğa
teşebbüs etse de fotoğrafçı buna izin vermez ve kendisini erkekse damadın,
kadınsa gelin hanımın yanına iteleyerek görevini yerine getirir. Orada daha
fazla dikilmesinin bir manası olmadığını idrak eden misafir ise bir daha
hayatımıza girmemek üzere fotoğrafçının objektifinden çıkar ve yerini
sıradakilere bırakır. Bu işlem yaklaşık bir saat boyunca böylece sürüp gider.
Elde edilen hasılat –hasılat diyorum çünkü yeni bir hayata başlamak hiç de
kolay değildir- gelinlikle birlikte verilen para kesesine itinayla
yerleştirilip güvenilir birine düğün sonunda almak üzere teslim edilir ve o
kişi düğün boyunca tuvalete bile gidemez.
Peki ya
kartondan pasta kesmece olayına ne demeli? Akıllara ziyan. Pasta maketinin
devasa boyutlarda olması yeterince absürd değilmiş gibi bir de Malkoçoğlu’ndan
iki dakikalığına ödünç alınmış gibi duran kılıç var ki gelin ve damat ikisi
birden zor şer tuta tuta yalandan pastayı yalancıktan kesip sahibine iade eder
etmez ellerinde bir tabak pasta ve iki adet çatal buluverirler – ki düğün
fotoğraflarına dikkatli bakarsanız bu tabağın biran olsun dibinizden ayrılmayan
şef garson tarafından tedarik edildiğini hemen anlarsınız-. Her şeye rağmen o
yalandan pastanın neresinden çıktığını o an idrak edemeseniz de o bir lokmacık
pasta düğün boyunca yiyip yiyebileceğiniz yegane şeydir –yemekli düğün yapmak
gibi lüzumsuz bir işe girişmediyseniz- ki onu da kolları birbirinden geçireyim
derken ağzınıza yüzünüze bulaştırma ihtimaliniz yok değildir hani.
Ve ve veeee
gelin çiçeği…
Siz aslında
her ne kadar hatıra olarak saklamak isteseniz de, son zamanların ihraç
geleneğidir, kendisinden başınızın üstünden aşırmak suretiyle kurtulmanız icap
etmektedir. Hal böyle olunca gelenek amacına ulaşsın madem deyip canım
çiçeğiniz boşa gitmesin diye işi şansa bırakmak istemezsiniz. Biran önce
evlenip aranıza katılmasını istediğiniz arkadaşınızın, şöyle çaktırmadan arkaya
bakarak yerini tespit ettikten sonra, bizzat kafasına atıverirsiniz. Düğünün
sonunda, siz en yakın arkadaşınızın kısmetini açmış olarak, en yakın
arkadaşınız da kafasına aldığı darbeden dolayı travma geçirmiş olarak
vedalaşırsınız. Evinize ya da balayı otelinize ulaştığınızda hemen çıkarıp
altına baktığınız ayakkabıdan ismi de silinmişse tamamdır. Artık rahat rahat
uyuyabilirsiniz J
Halbuki sadece
sevsek ve sevilsek ne bu kadar olay olurdu ne de bunları anlatmaya gerek…
SEVGİYLE KALIN :))
Hislerime tercüman olmuşsun! Tüm söylediklerine katılıyorum, ben de evlenirken bunlardan kaçtım ve eşimle beraber "bizi" mutlu eden bir şekilde evlendik... Ne köpükten pastamız, ne halayımız, ne kılıcımız, ne atılan çiçeğimiz, ne de ilk dansımız olmadı :) Yadırgayanlar çoktu ama pek de umrumda değildi... Bir gün yazacağım evlenme hikayemizi buralara, o zaman da yadırgayanlar bol olacaktır :)
YanıtlaSilBen de çok isterdim valla böyle tantanalar olmamasını, ama oldu :(
SilO kadar işkence çektik, ne oldu? Düğün bittiğinde hiçbir şey hatırlamıyordum...
Acaba düğünlerde gerçekten kim eğleniyor merak ediyorum, gelin ve damadın eğlenmediği kesin de :))
Sen de yaz biran önce, merak ettim şimdi :))
aynen ya maalesef böyle oluyor.
YanıtlaSilben şimdi bu aşamadayım nişan dı düğündü kafam bir ton sen istemesende en yakın çevren baskılıyor
bu arada bloguma beklerim sevgiler...
Kolay gelsin sana :)
Silinşallah tüm süreçleri sorunsuz atlatırsın...sonrası güzel ama merak etme :)
ah ah oyle bır yarıs var kı daha fazla nasıl solen yaparım derdınden anın tadını yasayamıyoruz cok haklısın sahane yazmısısn canım
YanıtlaSilCan'la bir iki yer dolaşıp kendimiz ilgilenmediğimiz sürece istediğimizngibi bir düğün yapamayacağımızı anladığımızda dedim ki kimsenin memnun olmayacağı düğün yerine gidip çırağan otelinde bir gece geçirelim daha iyi:-) Üstü açık beyaz jipten gelin arabamıza atlayıp Ortaköy'e giderken yaşadıklarımız en güzel anılarımız:-) Aa, bir ara yazayım bloğuma:-)
YanıtlaSilÇocukların sünnet düğünü meselesi vardı bir de. Onu da yapmayı düşünmüyordum ama sonra sitemizin harika deniz kıyısındaki bahçesini görünce fikrimi değiştirdim. Ama gelenlere biz kot pantolon giyeceğiz dedik. Mangalda köftenin yanına pasta mı kesilirmiş diye lokma tatlısı sipariş ettik. Oğluşlara bir daha asla giydirmeyeceğim saçma sapan takım elbise yerine lcw den beyaz tişört ve lacivert şort alıp bir maşallah ve şapkayla bitirdim işi:-) Ve çok eğlendik:-) Yapılması gereken diye birşey yoktur bence. Kendimi en mutlu eden neyse onu yapmaya çalıştım hep, onca kalabalıkta muhakkak bir kusur bulan çıkacaktır zaten, benim istediğim gibi olsun yeter:-) Ay amma konuşasım varmış:-)
En iyisini yapmışsınız gerçekten...hele de sünnet düğünü fikrinize bayıldım...ileride oğlum olursa sizin taktiği uygulayabilirim izninizle :)
Sil