Ruh ve Beden


Başını yastığa koyar koymaz uyuyamazsın, sabahları da uyanmak istemezsin. Biraz daha uyuyabilmek için beş dakikada bir çalmaya ayarlı saati erteler durursun. Hiçbir anlamı olmasa da o üç beş dakikalık uykuların, yine de tatlı gelir. 

Söylene söylene çıkarsın en sonunda sıcacık yatağından. Bir sabah rutinidir el yüz yıkamak ve güne çapaksız gözlerle başlamak. Üstünü başını giyersin, saçını başını tararsın. Aynaya baktığında bir hayaletle karşılaşmamak için biraz makyaj yaparsın. Belki bir iki lokma da bir şeyler atıştırırsın evden çıkmadan önce. Ve gün başlar...

Çıplaklık

Görsel Google'dan alıntıdır
Ben çocukken, bilgisayar teknolojisi henüz bu kadar gelişmemişken, en azından hafta sonları eve mutlaka gazete alınırdı. Kahvaltıdan sonra içilmeye devam edilen çaylara bu gazete eşlik ederdi. 
Babam gazetenin siyaset, ekonomi, gündem ile ilgili olan 'ana' kısmını alırdı eline, ben kültür sanat eklerine yumulurdum, anneme de kala kala magazin ve bulmaca ekleri kalırdı. Kardeşim ne yapsın gazeteyi, o çizgi film derdinde olurdu genelde.

Yavru Kedileri Koruma Gönüllüsü

Sanırım ömrümün sonuna kadar Yağmur isminden nefret edeceğim. Neden mi?
Anlatayım.
Yağmur, oturduğumuz apartmanda ayakları üzerinde dolaşabilen tek çocuk, birkaç tane de bebek var, onun dışında tüm apartman sakinleri yaşını başını almış insanlar.
Ne güzel, sessiz sakin diye düşünmeyin hiç, çünkü bir Yağmur bütün mahalleye yetiyor. Sanırım hiç kız arkadaşı yok. Diğer apartmanlarda oturan erkek çocuklar da her ne kadar Yağmurdan bezmiş gibi görünseler de yine de onunla oynamaktan vazgeçemiyorlar. Yağmur da zaten her daim bir kabus gibi tepelerinde. Apartmanın içinde bir aşağı bir yukarı çığlık çığlığa koşturup deprem tatbikatı yapmalarına, sokakta bağıra çağıra kovalamaca oynamalarına, annelerinin onlara seslenmelerine, onların bir taraflarını yırtarcasına anneeeeeee diye haykırmalarına tahammül edebilirim, bir yere kadar. Ama öyle bir şey var ki bu Yağmur cadolozuna bilenmeme, elimde kalacak bu kız diye söylenmeme sebep olan, okuyunca eminim hak vereceksiniz.

Neyse...


Çocukluğumdan beri et seven bir insan değilim. Bu zamana kadar yemek zorunda olduğuma inandırıldım. Kan değerlerimin düşük olması da üzerimdeki baskıyı arttırmalarına yardımcı oldu. Hiç anlatamadım bana zorla yedirdikleri etin bir faydası olmayacağını. 
Bu bayram her şeyi göze alıp yemeyeceğimi söyledim. Özellikle de bayramın ilk gününün Hayvanları Koruma Günü'ne denk gelmesi hayatımdan eti tamamen çıkarma kararı almamda epey etkili oldu. Artık et yemeyeceğimi söylediğimde verdikleri tepki inanılmazdı. Masalarına bir uzaylı otursa bu kadar şaşırırlardı herhalde. Tehtitler de cabası...Bak çocuğun olmaz sonra. Çocuğun sağlıklı doğmaz, çocuğun şöyle olur, böyle olur...Sanki bu dünyaya sadece et yemek ve çocuk doğurmak için geldik. Neden saygı duymak bu kadar zor anlamış değilim. Neyse...